11 Kasım 2012 Pazar

GÜNÜN İLAHİSİ,HADİS-İ ŞERİF VE SÖZÜ


                                                                  GÜNÜN İLAHİSİ

                                          SEVDİM SENİ MABUDUMA

                                                      

                                                             GÜNÜN HADİS-İ ŞERİFİ


‘Şüphesiz cennette öyle bir ağaç vardır ki, onun altında bir süvari, yürüyüşü çok sür’atli, talimli, iyi cins bir at ile yüz sene yürürse yine onu bitiremez’ buyurdu.”
Müslim 2828/8, Buhari 6459, Tirmizi 2643, İbni Mace 4335



                                                                  GÜNÜN SÖZÜ

ÖMRÜN İLK YARISI; İKİNCİ YARISINI BEKLEMEKLE,İKİNCİ YARISI DA;İLK YARISININ HASRETİYLE GEÇER. N.FAZIL KISAKÜREK
Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; İlk yarısının hasretiyle geçer.

Kaynak: Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/necip-fazil-kisakurek-sozleri.html
Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; İlk yarısının hasretiyle geçer.

Kaynak: Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/necip-fazil-kisakurek-sozleri.html

10 Kasım 2012 Cumartesi

GÜNÜN İLAHİSİ,HADİS-İ ŞERİFİ, VE SÖZÜ

                                 
                                                                  GÜNÜN İLAHİSİ

                                                   

                                                            GÜNÜN HADİS-İ ŞERİF'İ

 ALEMLERİN EFENDİSİ,PEYGAMBERİMİZ(S.A.V.)ŞÖYLE BUYURDULAR:HİÇBİRİNİZ KENDİSİ İÇİN ARZU ETTİĞİ BİRŞEYİ MÜSLÜMAN KARDEŞİ İÇİNDE ARZU ETMEDİKÇE İMAN ETMİŞ SAYILMAZ. (sahih buhari)

                                                                     GÜNÜN SÖZÜ
Bu hayatı fazla ciddiye almayın, nasıl olsa içinden sağ çıkamayacaksınız.

Kaynak: Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/necip-fazil-kisakurek-sozleri.html

BU HAYATI FAZLA CİDDİYE ALMAYIN! NASIL OLSA İÇİNDEN SAĞ ÇIKAMAYACAKSINIZ. N.FAZIL KISAKÜREK
Bu hayatı fazla ciddiye almayın, nasıl olsa içinden sağ çıkamayacaksınız.

Kaynak: Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/necip-fazil-kisakurek-sozleri.html
Bu hayatı fazla ciddiye almayın, nasıl olsa içinden sağ çıkamayacaksınız.

Kaynak: Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
http://www.guzelsozlerin.com/necip-fazil-kisakurek-sozleri.html
 

                                               süper ilahi(O GECE SENDİN GELEN)

9 Kasım 2012 Cuma

HZ.MUHAMMED'(S.A.V.)İN HAYATI

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) 19 Ocak 570'te, Ağustos 569'da, 20 Nisan 571'de ya da 27 Nisan ya da 26 Nisan 571'de Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine Yesrip'de vefat etti. Hem Mekke, hem de Medine bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Hicaz Asir Bölgesi şehirleridir. Künyesi Ebu'l-Kasım'dır.Hz.Muhammed'in 610-632 yıllarında aldığı vahiyler Kur'an'ı oluşturur.

Çocukluğu
Mekke’de İsmail AS soyundan Adnaniler kavminden Kureyş kabilesinden Haşimoğulları ailesinden gelir. 571 yılında Mekke’de doğdu. Babası Abd-Allah ibn Abd-el-Muttalib bin Haşim bin Abdül Menat(عبدالله بن عبد المطلب ابن هاشم بن عبد مناف بن قصي بن كلاب بن مرة بن كعب بن لؤي بن غالب ابن فهر بن مالك بن النضر بن كنانة بن خزيمة بن مدركة بن الياس بن مضر بن نزار بن معد بن عدنا :Tüm soy ağacı arapça), annesi Medine Yesrip'ten Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı Amine'dir. Muhammed daha doğmadan babası öldü. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi. Muhammed’i ondan önce Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi. Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine giderek kendi annesinin yanına döndü.

Hz.Muhammed(s.a.v.) altı yaşında iken annesi Amine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gittiler. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km. uzak) ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.

Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı. Ebu Talip ona çok iyi baktı. Yengesi de kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurdu.Hz.Muhammed(s.a.v.) “O, benim annem gibiydi” der.

Gençliği
Hz.Muhammed(s.a.v.) 9 yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü. Busra kasabasında bir rahibin (Bahira) onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir. Genç Muhammed(s.a.v.) 17 yaşındayken de amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti. Bu geziler, bilgi ve görgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının gelişmesinde de etkin rol oynadı. Bu arada da amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticaretle olan ilgisi Hz.Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı. Suriye’ye yaptığı ilk seferde çok kazanç elde etti.


Evliliği
Hz.Muhammed(s.a.v.) dürüstlüğü ile Hatice üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hz.Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi. Evlendiklerinde Hz.Muhammed(s.a.v.) 25, Hz.Hatice ise 40 yaşındaydı.Hz. Muhammed(s.a.v.) çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Onun bu dönemdeki tutumu İslam inancının kutsal kitabı Kuran’da “...oysa, vahiyden önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (42/Şura Suresi, 52) ve “Allah seni yorulmuş halde buldu ve doğru yola yönlendirdi.” (43, 7) ifadeleriyle gösterilir. Bununla birlikte, gerek kendi ülkesinde, gerekse gezip gördüğü ülkelerdeki toplumlarda dinsel inanç ve ahlak bakımından gözüne çarpan çöküntü, sapkınlık ve bozulmalar, Hz.Muhammed(s.a.v.) üzerinde derin izler bıraktı ve onu bu konularda düşünmeye sürükledi.

Hz.Hatice,Hz. Muhammed(s.a.v.)'i amcazadesi Varaka Bin Nevfel ile tanıştırdı. Varaka Hıristiyandı ve bilimle ilgiliydi. Tevrat ile İncil'ide iyiden iyiye incelemiş ve arapçaya tercüme etmişti.Çok bilgili ve Filozof bir adamdı. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. O araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp hıristiyanlığı kabul etmişti.

Varaka Bin Nevfel Hz.Muhammed(s.a.v.)'i sevdi. Onda peygamberlik alametlerini de sezmişti. Bilgili olduğu için Hz.Muhammed(s.a.v.)'de ona saygı gösteriyordu. Varaka'yı her zaman ziyaret ediyordu. O da Ona Tevrat'ı baştan başa okudu. Adem'den İsmail'e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattı. Musa'nın dinini nasıl kurduğunu, İsa'nın Hıristiyanlığını da izah etti. Vahdaniyet-i ilahiye'yi derinden derine anlattı, fikir ve halvet yollarını gösterdi.


Vahiy Dönemi
Hz.Muhammed(s.a.v.)'in 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığına inanılan vahiyler Kur'an'ı oluşturur.


İlk yıllar
İslam inancına göre Peygamber olmadan önce bu sorunlara çare bulmak amacıyla toplumdan uzaklaşıp Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki bir mağaraya çekilmeyi ve Ramazan ayını burada geçirmeyi adet edindi. Bu mağaraya gitmeye 1-2 yıl devam etti.

40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan gece (Kadir gecesi), Hz.Muhammed(s.a.v.)'e geldiğine inanılan ilk vahiy şu şekilde anlatılır:

Kendi toplumunun paganlığı ile hristiyanlık ve musevilik gibi, kitaplı dinlerin de sapkınlıklara uğradığına karar verip bunlara ne gibi bir çare bulunabileceğini düşünürken, Cebrail adlı melek geldi ve Hz.Muhammed(s.a.v.)’e "Oku!" dedi. O da, “okumasını bilmem, ne okuyayım?” dedi. Bunun üzerine Cebrail, Hz.Muhammed(s.a.v.)’i sıkarak, yine "Oku!" dedi.Hz. Muhammed(s.a.v.) tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri salarak "Oku!" dedi.hz. Muhammed(s.a.v.)’den aynı cevabı alınca: "Ey Muhammed! İnsanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! İnsana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir." dedi ve gitti. Hz.Muhammed(s.a.v.), dehşet içinde uyandı.

Bu ilk ayetlerin tesirinde, dehşet ve hayrete düşmüş olan Hz.Muhammed(s.a.v.), hemen evine dönmek üzere yerinden kalktı. Vücudunu korku ve heyecan kaplamıştı. Öyle bir havaya bürünmüştü ki, bir an için: "Acaba cinler mi çarptı, acaba şair mi oluyorum?" diye aklından geçirdi. O anda Cebrail: "Ey Muhammed, sen Allah’ın Resulüsün!" dedi.Hz. Muhammed(s.a.v.) mağaradan çıkmış, hafif adımlar atıyordu. Her adım atışında, binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu. Her defasında geriye dönüyor, taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Dağın ortasında yine Cebrail göründü. Ufuk ile sema arasını kaplamıştı.Hz.Muhammed(s.a.v.), olduğu yerde durdu; ne bir adım ileriye ne de geriye atabiliyordu. Cebrail’in heybetine dalmıştı. Cebrail konuştu: "Sana selam olsun ey Muhammed! Sen Allah’ın Resulüsün! O’nun peygamberisin!" Cebrail bu sözleri söyledikten sonra kayboldu.Hz. Muhammed(s.a.v.), hala olduğu yerde duruyordu. Ona peygamberlik verilmişti. Allah onu kendi Peygamberi, Resulü yani insanlara elçi olarak seçmişti. Gelen bu ilk vahiy üzerine, peygamberliğini ilk olarak Hatice’ye bildirdi. Hatice de durumu amcazadesi Varaka Bin Nevfel ’e açtı. Varaka da ona; görünen meleğin Cebrail olduğu, kendisine vahi nazır olduğunu ve peygamberlik geldiğini tefsir etti. Sonra Hz.Hatice ile beraber geri gönderdi. Bir süre vahiy kesildi. Çok geçmeden, onu doğrudan doğruya göreve çağıran "...Kalk, insanlara tuttukları yolun kötü olduğunu bildir, Rabbini ulu tanı ve yüce tut. Elbiseni temizle, putları terk et!" ayeti (96/Alak Suresi, 1-5) indi.

Hz.Muhammed(s.a.v.)’in İslam'a çağrısına ilk uyan, eşi Hz.Hatice oldu. Onu amcası Talip’in oğlu Hz.Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi. Bir süre yine vahiy kesildikten sonra on bir ayetten oluşan Duha Suresi (93) indi. Bu surede, Allah’ın Peygamber’i yalnız bırakmadığı, yetimken barındırdığı, bu nedenle yoksullara yardım edilmesi ve iyi davranılması gerektiği üzerinde duruldu. Bu dönemde islam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu üst düzeyden, mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, dinlerini gizlemek zorunda kaldılar. Belli bir süre sonra Hz.Muhammed(s.a.v.)`i önce akrabalarını, ardından Safa tepesine çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa müslüman olmaya çağırdı. İlk müslümanlar çok ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar.

Mirac
Hz.Muhammed(s.a.v.) Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineliler ile anlaştı. Medineliler, dinsel bir vaizden çok, kabile savaşlarında kendilerine önderlik edecek birini arıyorlardı.Hz. Muhammed(s.a.v.)’de bu iki niteliğin de bulunduğu, Hicret’ten (622) sonra anlaşılacaktı.

Kur'an’dan ve hadislerden aktarılanlara göre,Hz. Muhammed(s.a.v.) Medine’ye gitmeden bir süre önce, Miraç olayı meydana geldi:

Bu gecede,Hz. Muhammed(s.a.v.), Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla karşılaşarak, onlarla görüştü. Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilmek istenen Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ayrıca bu gecede Allah ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur. Bu semavi gece yolculuğunda, Hz.Muhammed(s.a.v.)’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hali gösterildi. Bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı. Sünni inancında Hz. Muhammed(s.a.v.) bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.

Hz.Muhammed(s.a.v.) Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş'liler, onla alay etmeye başladılar. Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin adamın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” Ebu Bekir de: “O dediyse doğrudur!” dedi. Fakat inanmayanlardan çoğu bu sözle ikna olmadı.


Akabe biatları
Hz.Muhammed(s.a.v.), bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü. Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar. Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Hz.Muhammed(s.a.v.) Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler. Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar. Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.

Hicret
Müslümanlığa karşı olan Mekkeliler, her türlü baskıyla,Hz. Muhammed(s.a.v.)’i davasından vazgeçiremeyince ve Mekke dışında, yani Medine’de müslümanların giderek kuvvetlendiğini görünce; durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, o zaman Kabe’ye yakın bir yerde bulunan Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmeye başladılar.

Görüşler, İslam denen hareketin hızla büyüdüğü ve Hz. Muhammed(s.a.v.)’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşiyordu; putperestlik tehlikeye girmişti ve İslam, Mekke’nin düzenini bozabilecek güçteydi. Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar. İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi. Bu görüş de kabul edimeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Bu görüş kabul edildi.

O gece suikastçiler,Hz. Muhammed(s.a.v.)’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler. İslam inancına göre, Allah, onların oyununu Peygamber’e bildirdi ve Hz. Ali,Hz. Muhammed(s.a.v.)'in yerine geçti. Suikastçiler yorgani açıp yatakta Hz.Ali´yi görünce cok sasirdilar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler.Hz. Muhammed(s.a.v.), evden çıkarak Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemistir, Ebu Bekir sevinçten ağlamaya başladı. Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Mekke’nin güneybatısında bulunan Medine´ye hareket ettiler.

Mekkeliler,Hz. Muhammed(s.a.v.) hicret edecek olursa, bir kısımı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı.Hz. Muhammed(s.a.v.), bunu düşünerek, kuzeydeki Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti.

Hz.Muhammed(s.a.v.), Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi. Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı. Bu kontrolden sonra Peygamber içeri girdi.

Hz.Muhammed(s.a.v.)’in hicret ettiğini öğrenen Mekke Hükümeti, her tarafa asker seferber etmiş, onları bulup getirene yüz deve ödül vadetmişti. Hükümet askerleri ve Ebu Cehil her tarafta Peygamber ve sadık arkadaşı Ebu Bekir’i arıyordu. Nihayet askerler Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızı Esma, onlara Ebu Bekir ve Hz.Muhammed(s.a.v.)’in nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi. Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma’ya şiddetli bir tokat attı.

Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Hz.Muhammed(s.a.v.)’i arıyordu. Hatta becerikli bir iz sürücüsü, Mekke askerlerini Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mucize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasini magra girisine kurmustu.Askerler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir endişenmeye başladı.Hz. Muhammed(s.a.v.), onu teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.

Hz.Muhammed(s.a.v.) ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar.Hz. Muhammed(s.a.v.), tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu.Hz. Muhammed(s.a.v.), on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada Hz. Ali de Kuba’ya vardı.

Hz.Muhammed(s.a.v.) Medine de Hamza basta olmak üzere tüm Medinelilerce bekleniyordu.Peygamber göründüğünde bir mucize olmus ve Medine halkinin daha önce hiç bilmediği ve duymadığı bir ilahi (Taleal Bedru)ile karşılanmıştır. Hz.Muhammed(s.a.v.) Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi. Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca iki cihan Peygamberi bir öneri sundu "devesinin ilk çökecegi yere evinin yapilmasi" ve halk bunu kabul etti.Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar.Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffe”adı verilen bir yer yapıldı. Aynı zamanda islam dünyasının ilk yatılı okulu sayılan bu yurtta kalanlara “Ashabu's-Suffe” denildi.


Mescid-i Nebevi
"Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."

Medine (müslümanlarca Yesrip'e Medinetü'n Nebi , Peygamberin Ülkesi dendi) halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenlerden (muhacirun) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı ensar adını alan yerli halk (aslen Yemenli Evs ve Hazreç kabileleri ki yerleştikleri bu yere Yemen Serabı anlamında Yesrip dediler. Hazreç, Hadramut'ludur.) ile Benu Kureyza, Benu Kaynuka, Benu Nadir adlı Yahudiler’den oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirunu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu.Hz. Muhammed(s.a.v.) Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu. Arapça Madinat/Madinah ya da Türk söyleyişi ile Medine kelimesi şimdiki devlet anlamındadır, Yesrip bir site devleti idi. Şimdi bile İsrail Devleti'nin resmi adı "Madinat Yişral" dir. Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Anayasası'nı benimsendi.

Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine karşın, Yahudiler müslümanlığa karşı çıktılar. Muhammed onlara, İslam dininin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla onların dininin devamı olan bir din olduğunu ifade etti. Yahudiler yine de İslam dinine ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler. Medine’de Hz.Muhammed(s.a.v.)’e karşı olanlar yalnızca bunlar değildi; Mekkeli putperestlerin ajanları müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.


İlk dini ritueller
Kur'an, Musevilik ve Hıristiyanlığı din olarak tanımakla birlikte, dönemindeki Musevi ve Hıristiyanların bu dinleri bozduklarını belirterek, onları yeniden tevhit dinine çağırdı. Hicret’in 2. yılında (624) Kudüs yerine, Mekke(Kabe) kıble olarak kabul edildi. Müslümanlar Hac farizasını yerine getiremediklerinden, kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan ayı, yeniden Oruç ayı olarak kabul edildi ve hac yeniden farz kılındı.

632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) Arafe günü 100.000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir. Bu hac, Resulullah SalatSelam'ın ilk, tek ve son haccı idi.

6 Kasım 2012 Salı

PEYGAMBERİMİZİN KİMLİĞİ

PEYGAMBERİMİZİN KİMLİĞİ

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Babasının adı, Abdullah annesinin adı Amine'dir. Hem baba, hem de anne tarafından şerefli bir aileye mensuptur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılı Nisan ayının yirmisine rastlayan Rebiü'l-evvel ayının 12. Pazartesi gecesi tanyeri ağarırken Mekke'de doğdu. Babası Abdullah, O'nun doğumundan iki ay kadar önce öldüğünden biricik oğlunu göremedi.
Peygamberimiz 25 yaşında Mekke'nin asaletli kadınlarından Hz. Hatice ile evlendi. Peygamberimizin Hz. Hatice'den altı çocuğu dünyaya geldi. Bunların ikisi erkek, dördü kızdır. Sonra Mariye adındaki kadından da İbrahim adında bir oğlu daha olmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.s.) 40 yaşına gelince Yüce Allah tarafından Cebrail (a.s.) aracılığı ile kendisine Kur'an âyetleri indirilmeye başlandı ve Peygamber olarak görevlendirildiği bildirildi.
Bunun üzerine Peygamberimiz insanları İslâm dini'ne dâvet etti. 622 yılında Allah'ın emri ile Mekke'den Medine'ye hicret etti. İnsanlığın mutluluğu için durmadan çalıştı. O, bu uğurda çok sıkıntı çekti. Allah'ın yardımı ile bütün zorlukları aştı. İslâm'ın ışığı hızla yayıldı. İnsanlık karanlıktan kurtuldu ve aydınlığa kavuştu. Peygamberliğinin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı Medine'de geçti.
O, son Peygamber olarak görevini hakkıyla yerine getirdi ve 63 yaşında bu dünyadan göçtü. Yüce Rabbine kavuştu.